kamu özel sektör ortaklığı,PPP,Public Private Partnership,sağlık kentleri,sağlıkta kamu özel ortaklığı

Sağlıkta PPP kavramı gündeme taşınıyor

Sağlıkta PPP kavramı gündeme taşınıyor Kamunun farklı ihtiyaçlar için özel sektörle farklı işbirlikleri ve farklı uygulamaları bulunuyor. Konuya sağlık sektöründeki PPP çalışmaları açısından baktığımızda ise ilk örneklerinin hayata geçtiğini ve diğer projeler için de çalışıldığı görülebiliyor. Peki nedir bu PPP ve hem sektörde, hem de ülkemizde neleri değiştirebilir? Her şeyden önce PPP?yi açmak, detaylandırmak gerekiyor. ?Public Private Partnership? kavramının kısaltması olan PPP için özetle, kamunun, vatandaşlara daha kaliteli hizmet verebilmek adına özel sektörle yaptığı uzun vadeli işbirliği diyebiliriz. Detayına indiğimizde ise benzer işbirliklerinin ötesinde bir devlet ? özel sektör ortaklığı ortaya çıkıyor. Sağlık sektöründe PPP kapsamında hâlihazırda 30?a yakın proje bulunuyor. Bu projelerden ilkinin hayata geçmesi için Kayseri?de çalışmalar sürdürülürken toplamda 22 farklı ilde de benzer çalışmalar planlanıyor. PPP?nin getireceği avantajlar arasında hastanelerde yatak başına düşen metrekare sayısının artması ve hastaların daha konforlu bir tedavi süreci yaşaması öne çıkıyor. Aynı şekilde istihdamı arttırıcı bir etki yaratması da bekleniyor. PPP?lerin günümüzde kullanılan Yap-İşlet-Devret ya da Kamu İhale Kanunu?na tabi projelerden önemli farkları bulunuyor. Bu farkların başında ise süreden bahsedilebilir. Örneğin sağlık alanındaki PPP?ler için 25 yıllık bir sözleşme dönemi söz konusu. Bu anlamda da mevcut 5 yıllık projelerle kıyaslandığında gerek fizibilite çalışmaları olsun, gerekse işletim ve yenileme maliyetleri olsun ciddi farklar ortaya çıkıyor. Ancak bu farkların olumsuz yönde değerlendirmek yerine olumlu taraflarına da bakmak gerekiyor. Örneğin sürenin uzun olması ve PPP sözleşmelerinin müteahhit firma ve işletmeci firma olarak ayrı ayrı gruplandırılabilmesi ilk akla gelen olumlu özellikler olarak sıralanıyor. Bugünkü klasik kamu alım yöntemi ile karşılaştırıldığında PPP sistemi daha pahalı olarak gözükse de aslında 25 yıl boyunca ödenecek tutarın belli olması ve ilk günkü kalitede hastanenin ayakta tutulması düşünüldüğüne asıl fayda ortaya çıkacaktır. İlave olarak sürekli ihale yapmanın getireceği iş yükünden tasarruf ve özel sektörün işletme bilgisi kullanılarak ortaya çıkacak diğer sonuçlarda yadsınamaz. Peki PPP olarak planlanmış bir hastanenin, mevcut hastanelere oranla nasıl farkları bulunuyor? Birincisi; hazırlanan planlarda eski ya da artık yetersiz kalan hastanelerin ve içindeki cihazların tamamen yenilenmesi söz konusu. Medyada kendine ?Yeni Sağlık Kentleri Kuruluyor? başlıklarıyla yer bulan bu konuda, şehrin içindeki mevcut hastanelerin yıkılarak, belirlenmiş özel bir bölgede bir araya getirilmesi ilk farklılık olarak göze çarpıyor. Hastane binalarının yeniden yapılması ve PPP sözleşmeleri kapsamında havalandırmadan yatak başına düşen metrekare sayısına, binalar arasındaki sosyal tesislerden otopark alanlarına kadar 20 farklı kriterin kullanılması, mevcut sisteme göre daha verimli ve konforlu bir çalışma ve tedavi ortamı oluşturulabilmesinin önünü açıyor. Aynı bölgede toplanmış bu hastanelerin birbirleriyle aynı tedavi olanakları sunmasındansa, belirli konularda özelleşmiş hizmet vermesiyle de uzmanlaşmayı teşvik edici bir yapı kurmanın ilk adımları atılabiliyor. 10 Milyar doların üzerinde bir projeler bütününden bahsettiğimizde işin önemi ve boyutu bir kez daha ortaya çıkıyor. İngilterede 10 yıldan fazla zamandır uygulanan bu model halen değişimlere uğramaktadır. Ülkemizde de bir öğrenme dönemi yaşanması kaçınılmazdır. Projeye ilk başlanıldığında bu iş olmaz diyenler artık neden olmasın noktasına gelmiş bulunmaktadır. Ama halen atılması gereken noktalar bulunmaktadır. Programın önündeki en büyük engel kamu mentalitesi ile ihalelere yön vermek olacaktır. İlgili PPP hastanesi özel sektör ile ortaklaşa yönetileceği için projenin ilk zamanlarında gösterilecek ortak yaklaşım projenin başarısında büyük etki yapacaktır. PPP?nin Türkiye?deki hazırlık dönemi aslında 2004 yılına kadar dayanıyor. O tarihten bu yana gerek mevcut mevzuat, gerekse yurtdışındaki örneklerin incelenmesi sonrası Türkiye?ye özgü bir sistem kurgulanmış durumda. Milyarlarca dolarlık yatırımların söz konusu olduğu bu alanda elbette alınması gereken daha çok yol bulunuyor. PPP ve sağlık politikaları konusunda Sağlık Bakanlığı koordinasyonunda sürdürülen bu çalışmayla ilgili gelişmeleri takip ederek buradan duyurmaya devam edeceğim.

Devamını Oku Yorum Yok

Bernd Montag,sağlık bakanlığı,sağlıkta inovasyon,Sağlıkta İnovasyon Ödülü,Sağlıkta İnovasyon ve Sürdürülebilirlik Forumu,sağlıkta sürdürülebilirlik,Said Haifawi,SGK

Sağlık sektörünün geleceğini masaya yatırdık

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen ve sektörün bugünüyle geleceğinin değerlendirildiği Sağlıkta İnovasyon ve Sürdürülebilirlik Forumu?nda, başta kamu kurumları temsilcileri olmak üzere üniversiteler, sektör STK?ları ve özel sağlık sektörü yöneticileri bir araya geldi.

Devamını Oku Yorum Yok

sağlık bakanlığı,tıp eğitimi,tıp fakülteleri

Daha iyi bir tıp eğitimi için yapılması gerekenler

Türkiye, nüfusu ve kapladığı coğrafi alanın genişliğiyle hem bölgede hem de dünya genelinde önemli bir konumda bulunuyor. Elimizdeki verilere ve nüfus yapısına bakıldığında ise tıp eğitiminin önemi daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.

Devamını Oku 1 (Yorum Sayısı)

cardiology,dünya kalp federasyonu,dünya kalp günü,dünya sağlık örgütü,innovations

Kalp sağlığında riskler artıyor

Dünya Kalp Federasyonu, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Ekonomi Forumu 11.Dünya Kalp Günü dolayısıyla yaptıkları özel açıklamada Kalp ve Damar hastalıkları nedeniyle yılda 18 milyon insanın hayatını kaybettiğini açıkladı. 2004 yılına oranla dünya genelinde yüzde 29’luk bir artışla karşı karşıya olunması, durumun ne kadar aciliyet taşıdığını da gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün mevcut durumla ilgili tahminleri, 23.6 milyon insanın 2030 yılında kalp ve damar hastalıkları nedeniye hayatını kaybedeceği yönünde. Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre 2005’de tüm ölümlerin yüzde 60’ını oluşturan kronik hastalıklardan dolayı hayatını kaybedenlerin sayısı ise 35 milyon. Kardiyvasküler hastalıklar nedeniyle ölenlerin sayısı bu ölümlerin yüzde 30’unu oluşturuyor. Türkiye’de ise bu rakam 200 bini aşıyor. Son yıllarda artan farkındalığa karşın bu rakamın azalacağına gittikçe arttığı Dünya Kalp Federasyonu tarafından ifade ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarında dikkat çektiği bir diğer önemli husus ise dünya üzerinde kalp ve damar hastalıklarının yoğun yaşandığı bölgelerle ilgili. Örgüt, bu hastalıklarla en çok ülkemizin de dahil olduğu Doğu Akdeniz bölgesinde karşılaşıldığına dikkat çekiyor. Türk Kardiyoloji Derneği’nin araştırmalarına göre dünyada 18 milyon, ülkemizde ise her yıl 207 bin kişi kalp-damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybediyor. Sağlık Bakanlığı’nın Dumansız Hava Sahası kampanyası çerçevesinde yayınladığı Sigara ve Kalp Damar Hastalıkları kitapçığındaki bilgilere göre ülkemizde meydana gelen ölümlerin yaklaşık %40’ının nedeni olarak kalp ve damar hastalıkları gösteriliyor. Ülkemizde yoğun bir kampanya altında yürütülen Dumansız Hava Sahası gibi çeşitli kampanyalarla, özellikle tütün ve tütün mamülleri nedeniyle kalp ve damar hastalıklarına yakalananların sayısı azaltmış olsa da alınması gereken daha çok yol olduğu da bir gerçek. Özellikle de geçen yüzyıl ölüm nedenleri sıralamasında kalp hastalıkları daha alt sıralardayken, günümüzde birinciliğe yükselmişken…

Devamını Oku Yorum Yok

Siemens, sağlık sektörü liderliğini sürdürdü

Siemens?in Sağlık Sektörü Lideri Ufuk Eren, 2010 yılında sektöre getirdikleri yeni teknolojilerle sağlıkta öncü konumlarını devam ettirdiklerini söyledi.
 Sağlık Dergisi?ne açıklamalarda bulunan Siemens?in Sağlık Sektörü  Lideri Ufuk Eren, Siemens Sağlık olarak 2010 yılı mali hedeflerini tutturmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdi. Sağlık Sektöründe son yıllarda yaşanan değişime işaret eden Eren, 3-4 yıl öncesiyle kıyaslandığında sektörün bugün kamu alımlarının yoğun olduğu bir pazara doğru kaydığını ifade etti. Eren,?2008 yılında alınan kararlar sebebiyle kamuda alımlar oransal olarak arttı. Eskiden yüzde 65-70 olan özel sektör alımları bugün artık yüzde 40?lara indi. Bizim sektörde teknoloji yüzde 30-40 arasında küçüldü. Bunun yanında hala daha özel sektörün yenileme alımları devam ediyor? diye konuştu.

Somatom Definition Flash Dünyanın En düşük doz ile çekimi yapan BT Teknolojisine Sahip 2010 yılında sektöre getirdikleri yeni teknolojilerle bu anlamda öncü rollerini devam ettirdiklerine işaret eden Eren, Somatom Definition Flash Teknolojisinin de bunlardan bir tanesi olduğunu dile getirdi. Eren,? Somatom Definition Flash şahsen benim de beklediğim bir teknolojiydi. Çünkü belli bir yaştan sonra kalp check-up?ı yaptırmak gerekiyor. Fakat mevcut tomografilerde x ışını ve doz yüzünden doktorlar bazen tereddüt ediyorlar. Çünkü haklı olarak hastanın boşuna x ışını olmasını istemiyorlar. Bu yeni cihaza artık bir takım teşhisler ve ağırlıklı kalp anjiyosu, artık rutin hale gelmeye başladı. Çünkü, bu yeni teknolojilerin doz etkisi çok düşük ve hatta pediatri hastalarında bile kullanılmakta? dedi Eren, Somatom Definition Flash Teknolojisi?nin pazara katılan önemli inovative gelişmelerden biri olduğuna işaret etti.

Görüntüleme ve Laboratuar Bilgileri ?IT? Ortamında Birleştirilecek
Yeni mali yıldaki en önemli projelerden birinin de laboratuar bölümünün entegrasyon olduğu bilgisini aktaran Eren Siemens?in bu anlamada altyapı çalışmalarına  üç yıl önce Bayer Diagnostics, DPC ve Dade Behring firmalarını satın alarak başladığını bildirdi. Eren,?halihazırda invivo tanı yapıyoruz. Burada amacımız intro tanıda da söz sahibi olmaktı. Tanı yarım kalıyordu. Siemens, sağlıkta IT konusunda da uzman bir firma. Dolayısıyla da amacı görüntüleme ve laboratuar bilgilerini alıp IT ortamında birleşerek buradan da kişiye özgü tıbba gidebilmekti. Böylece de teşhis ve tanı süreçlerini değiştirebilmek. Bu bağlamda 3 tane firma satın aldık. Bu firmaları Siemens Diagnostik adı altında birleştirerek sağlıkta entegrasyon sürecini başlattık. Önümüzdeki yıl bu süreç tamamlanacak. Pazar nasıl daha iyi sunabilirim noktasında çalışmalarımız devam ediyor? şeklinde devam etti. Eren, amaçlarının laboratuar ve tanı konusunda sinerji yaratarak pazara sürmek olduğunu kaydetti.

26 Ülke Türkiye?den Yönetiliyor
Ürün yönetiminden süreç yönetimine kadar birçok konuda Türkiye?yi bir merkez haline getirmeye çalıştıklarını ifade eden Eren,?Geçtiğimiz yıllarda Türkiye?den pek çok arkadaşımızın yurtdışına yönetici pozisyonlarında transferler gerçekleştirdi. Son yapılanma ile beraber belirli ürün gruplarında büyük bir coğrafyayı yönetme görevi Türkiye?ye verildi. Türkiye?deki görevlerime ek olarak aralarında Doğu Avrupa,Rusya ve Doğu Asya ülkelerinin bulunduğu bu 26 ülkenin de klinik ürünler sorumluluğu bana bağlanmış oldu? dedi. Eren, vizyonları arasında Türkiye?nin bölge ülkeler arasında önemi daha da üst seviyelere çıkarmak olduğunu vurguladı.

Green Hospital (Yeşil Hastane) Konsepti
Hastanelerde verimlilik arttırılması ve sürdürülebilirlik noktasında çalışmalarının devam ettiğini bildiren Eren, Green hospital (Yeşil Hastane) konsepti ise tüm global firmaların alanlarındaki yeşil teknoloji çalışmalarının bir yansıması. Bu kavramdaki ?yeşil? Çevreci teknolojilerle Kurulan ve işletilen tasarruflu binaları temsil ederken; Plus ( ) kavramı ise sağlıkta kalite ve verimi yenilikçi yöntemlerle artırmayı ifade ediyor. Şu sıralar pek çok ülkenin kamu yönetimi tarafından sağlık sektöründeki çevreci yaklaşımlara yönelik kararlar alınıyor ya da hazırlık yapılıyor? bilgilerini aktardı.

Sağlıkta İnovasyon ve Avrupa Birliği Raporu Hazırladılar
TÜSİAD ve Tıp-Gör-Der ile birlikte sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine yönetimsel anlamda da katıldıklarını ifade eden Eren, ?TÜSİAD olarak, Belçikalı Centre Of  European  Policy Studies Grubuyla Sağlıkta İnovasyon ve Avrupa Birliği adlı bir rapor hazırlıyoruz. Ocak ayında sunacağız? dedi.

Sağlık Sektöründe Küçülme Beklentisi Yok
Sağlık sektörünün geleceği hakkında da değerlendirmelerde bulunan Siemens Sağlık Sektörü Lideri Ufuk Eren, yapılan araştırmaların sağlık sektöründeki gelişmelerin gayri safi milli hasıla ile paralellik göstereceği verisinin elde edildiğini kaydetti. Gelecek sağlık yatırımlarında aşırı büyüme beklentisi olmadığını bildiren Eren,?Sağlık yatırımlarında küçülme beklentisi de yok. Çünkü Türkiye?de sağlık hala talep edilen bir sektör, Demografik olarak baktığımız zaman nüfus artıyor, genç nüfus yavaş yavaş yaşlanmaya başlıyor? dedi.

Türkiye ?Know-How? Tecrübesini Yurt Dışına Aktaracak
Gelecek dönemde kamu yatırımlarında artış yaşanacağı yönündeki beklentisini dile getiren Eren, yabancı zincir kuruluşlarında Türkiye?de yatırım yapma konusunda son derece istekli olduğunu dile getirdi. Eren,?Bir yandan da Türkiye?deki sağlık zinciri kuruluşlarının yurt dışında da yatırım yapmaya istekli olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu bağlamda onlarla da görüşüyoruz. Özellikle yakın coğrafya da yatırım yapmak istiyorlar. Çünkü artık Türkiye?de belli bir new-how tecrübeden sonra başarılarını yurt dışına da taşımak istiyorlar. Türkiye?de sağlık sektörünün durumuna baktığımızda çevremizdeki pek çok ülkeden daha gelişmiş durumda olduğumuzu görüyoruz. Bazen kendimizi eleştirsek de Türkiye?de iyi bir sistem var? şeklinde konuştu. Her zaman iyileşmeye açık noktalar bulunacağını işaret eden Eren, ?Birçok ülkeden de iyi durumdayız. Ama yapacağımız daha çok şey var? ifadesini kullandı.

Ar-Ge Desteği Artacak
Bilkent Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi ile yaptıkları çalışmalarla Ar-Ge ve eğitime verdikleri desteği devam ettirdiklerini belirten Eren, ?Türkiye?nin bizim sektörle ilgili bir araştırma geliştirme yetkinlik envanterini çıkardık. Başka hangi alanlarda ki yatırımlarda Türkiye?de işbirliği yapabiliriz noktasında yurtdışıyla görüşmelere yapıyoruz? bilgilerini aktardı Eren 2011 yılında Ar-Ge?ye verdikleri desteği arttıracaklarını sözlerine ekledi.

?Geçen Yılda Sektör Liderliğini Devam Ettirdik?
Kamu alımlarında iptal ve öteleme gibi sorunlarla karşılaştıklarını dile getiren Eren, özel sektörde ise yatırım izinlerinin yarattığını kısırlığa dikkat çekti. Eren geçen mali yıla baktıklarının da bütün önemli projeleri alarak sektördeki liderliklerini devam ettirdiklerine vurgu yaptı.

Teknik Şartnamelerdeki Maddeler Daha Net Olmalı
İhale süreçlerinde yaşanan sorunlara da değinen Eren, teknik şartnamelerdeki maddelerin daha net olması gerektiğine işaret etti.?Teknik olarak teknik maddelerin daha net olması lazım ilerde bu şartnamenin itiraz edilebilecek noktalarının olmaması gerekiyor.Teknik raporların daha doyurucu olası lazım Üçüncüsü de kamu ihale kurumunun teknik şartname ve itirazları değerlendirebilmek için teknik yetkinliğinin daha yukarılara çıkması lazım.Bu üçü olduğu zaman bu öteleme ve iptal gibi sorunlar olmayacak diye düşünüyorum? değerlendirilmesinde bulundu.

İhale Süreci Dışarıdan Bağımsız Monitörlerle İzlenerek Yapılmalı!
Kamu Hastane Birliklerinin Profesyonelce ve modern alım teknikleriyle yönetilirse her iki taraf içinde faydalı olacağını söyleyen Eren, ?Daha büyük alımlar olacağı için karşı taraf fiyat avantajı elde edece. Rekabet daha da çetin olacak Bu bağlamda kurum için faydalı bir şekilde yürütülürse faydalı ve başarılı olur. Ama bu satıcı tarafından bakarsanız çok hassas bir konu. Çünkü büyük alımlar olacağı için ihaleyi kaybetmesi durumunda ciddi Pazar payı kaybetmiş olacak. Bu durumda sürecin çok şeffaf, şartnamelerin teknik olarak çok iyi hazırlanmış ve sürecinde çok iyi yönetilmiş olması faydalı olur. Bu monitörler tüm süreci baştan sona kadar izleyerek rapor haline getirirler? dedi.

Sağlık Dergisi – 01 Aralık 2o1o

Devamını Oku Yorum Yok

entegre teşhis,tedavi

Teşhis ve tedavi birleşiyor

Dünya ekonomik ve sosyal alanda yaşanan gelişmeler pek çok alanda farklı akımların, yeniliklerin hayat bulmasıyla noktalanıyor. Elbette yaşamımızdaki bu hızlı değişiklikler, sağlık alanında da yerini buluyor. Bu akımların en son örneği ise teşhis ve tedavinin birleşmesiyle karşımıza çıkıyor. Gelişen sağlık teknolojileri, artık teşhis ve tedavinin aynı ortamlarda yapılmasına olanak sağlamaya başladı. Bu, bir sağlık kurumu için maliyet ve tedavi sürecinde avantajlar sağlarken, hastalar da birden fazla mekanda teşhis ve tedavilerini gerçekleştirmek zorunda kalmadan, tek bir ortamda çözüm bulabiliyorlar. Teşhis ve tedavinin birleşmesiyle hem hasta hem de sağlık kuruluşu tarafında üç önemli avantaj elde ediliyor. Bu avantajları sürecin kısalması, maliyet ve kalite avantajı sağlanması ile hasta konforunun artması şeklinde sıralamak mümkün. Tedavi sürecinin kısalması Günümüzde Avrupa?da yaklaşık 14 milyon kişi kalp yetmezliğinden şikayetçi. Bu sayının 2020 yılında 30 milyon kişiye kadar çıkacağı tahmin ediliyor. Ciddi kalp yetersizliğinden dolayı hastanede tedavi gören hastaların yüzde 40?ı ilk yıl içinde hayatını kaybediyor. Yalnızca üçte biri ilk teşhisin koyulmasının ardından beş yıldan fazla bir süre yaşayabiliyor. Bu olumsuz rakamları önlemenin tek yolu ise erken teşhis ve tedavi. Sağlıkta teşhis ve tedavinin birleşmesinin en önemli etkisi kuşkusuz bu alanda etkisini gösterecek. Toplam süreç oldukça kısalabilecek. Maliyet ve kalite avantajı Yine kalp yetersizliği örneğinden gittiğimizde bu alandaki tedavilere ait masrafların sağlık sistemleri tarafından karşılandığını görebiliyoruz. Ancak hasta sayısının sürekli artış göstermesi mevcut sağlık sistemlerinin daha fazla baskı altında kalacağını da gösteriyor. Teşhis ve tedavinin birleşmesi tedavinin kalitesini arttırırken, hem hastaneler hem de sağlık sistemlerinin maliyetlerini aşağıya çekebilme fırsatını da sunuyor. Hasta konforunun artması Konuya hasta tarafından baktığımızda hastalıklarının teşhisi için ayrı, tedavisi için ayrı çözümlere gitmesi gerektiği görülüyor. Yeni geliştirilen teknoloji ve cihazlarla bu süreci kısaltmak mümkün hale gelirken, hasta farklı mekanlar arasında dolaşmak zorunda kalmıyor. Daha da önemlisi, teşhis daha erken gerçekleştirilebildiği için özellikle kalp hastalıklarında hayatta kalma şansı artıyor. Tedaviler daha minimal invasive doğru gidiyor. Yeni geliştirilen teknolojiler Teşhis ve tedavinin birleşmesi akımı çeşitli örneklerle karşımıza çıkmaya başladı. Özellikle görüntüleme alanındaki gelişmeler sıkça gündemde yer alır hale geldi. Ameliyat ortamında MR bu alanda ilk akla gelen örneklerden biri. Siemens tarafından geliştirilen Acuson SC2000 gibi yeni cihazlar ise üç boyutlu görüntüleme özelliği sayesinde kalbi dilim dilim taramaya gerek kalmadan, bütünü hızlı bir şekilde ortaya koyabilme olanağı sağlıyor. Bu, kalp yetmezliği teşhisini hızlandırmanın yanında çağımızda kadınların en önemli sorunlarından biri olan meme kanseri teşhisini de doğru bir şekilde gerçekleştirip tedaviye geçilmesini sağlıyor. İleri görüntüleme olarak tanımlanabilecek bu tür çözümlerden bir diğer dikkat çekeni ise yine kalp için manyetik rezonans görüntülemesi, yani kardiyak MR. Bu yöntem, iyonizan radyasyon gerektirmeden, yalnızca güölü bir manyetik alan içerisinde radyo dalgaları kullanarak çalışıyor. Kronik kalp yetersizliği olan hastalarda kardiyak ölümlerin tipik özelliğinin ani ölüm olduğunu eklediğimizde nükleer tıp tekniklerine oranla 40 kat daha yüksek uzaysal çözünürlüğe sahip bu teknolojinin, pek çok hastanın yaşamını sürdürmesinde hayati bir önem taşıdığını rahatça söyleyebiliriz. Ekim ayı ortasında Berlin?de düzenlenen bir etkinlikte Siemens ameliyat anjiyosu çözümüyle inovasyon ödülünü aldı. Teşhis ve tedavinin birleşmesi trendi yakın gelecekte adından daha fazla söz ettirmeye başlayacak. Doktorlar, teşhis ve tedaviyi birlikte yapabilme yeteneğine kavuşacak. Tüm bunlar, yukarıda özetlediğim gibi hem hasta hem hastaneler hem de sağlık kuruluşlarına pek çok avantaj olarak geri dönecek. Teşhis ve tedavinin birleşmesiyle ilgili yenilikleri sonraki yazılarımda sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Devamını Oku Yorum Yok

ArGe

Sağlık Sektörünün Öncelikli Sorunlarına İlişkin Görüş ve Öneriler Hakkında TÜSİAD Görüş Belgesi

Sağlık Sektörünün Öncelikli Sorunlarına İlişkin Görüş ve Öneriler Hakkında TÜSİAD Görüş BelgesiTÜSİAD Sosyal İşler Komisyonu bünyesinde faaliyet göstermekte olan Sağlık Çalışma Grubu tarafından hazırlanan “Sağlık Sektörünün Öncelikli Sorunlarına İlişkin Görüş ve Öneriler Hakkında TÜSİAD Görüş Belgesi”, ilaç sektörü, hizmet sunumu sektörü, tıbbi teknoloji sektörü ve sağlığın finansmanı başlıkları altında mevcut sorunlara işaret ettikten sonra söz konusu konulara ilişkin öneriler sunmaktadır.

“Sağlık Sektörünün Öncelikli Sorunlarına İlişkin Görüş ve Öneriler Hakkında TÜSİAD Görüş Belgesi”ne ulaşmak için lütfen tıklayınız.

Devamını Oku Yorum Yok

Hospital Manager Röportajı – Hastane Yönetmek için Süpermen Olmak Gerek

Hastane Yönetmek için Süpermen Olmak Gerek ?Bugün en zor yönetilen iki organizasyon tersane ve hastane. Hastanelerdeki yönetim sisteminde; doktoru, hemşiresi, idari kadrosu, hizmetli kadrosu gibi acayip bir kompleks yapı var. İnsan yönetimi son derece zor ve skala birbirinden çok farklı. İyi bir hastane yönetimi için Süpermenlere ihtiyaç var. Kamu hastane birlikleri modeli çağdaş hastane yönetim anlayışının hayata geçirilmesinde yeterli bir sistem mi? Birlik modelinin şu anki sisteme göre daha modern ve etkili bir yönetim sistemi olduğunu düşünüyorum. Çünkü hastaneler hem derecelendirilecek, rekabet ortamı yaratılacak, hem de daha profesyonel bir yönetim kadrosuyla yönetilecek ve Sağlık Bakanlığı hastane grupları olacak. Uygulamanın artılar var. Sağlık sisteminin çok karmaşık bir yapısı var, yönetimi çok zor ve bu yapıyı yönetecek sınırlı sayıda sağlık yöneticisi yok. Kamu hastane birlikleri için bir de yönetim kurulu oluşturulacak. Bunların sağlık sisteminden ne kadar haberdar, yönetim konusunda ne kadar bilgi sahibi oldukları birer soru işareti. İşin ilk bakışta göze çarpan yönü, sağlık sistemi gibi büyük bir potansiyeli ne kadar yetkin, bilgili, tecrübeli kişilerin eline bırakacağımızla ilgili. Sistem, şeklen mantıklı görünüyor ama bunun için kaynağımız yeterli mi? Doğru kaynaklar mı? Bunlar sorgulanmalı. Hekimlik ve hastane yönetimi hizmetlerinin birbirinden ayrılması ve hekim kökenli olmayan yöneticilerin başa gelmesi kamu hastanelerini nasıl etkiler? Kişi hem hekim hem yönetici olabilir, bunu yanlış bulmuyorum. Hastanenin başında illa ki endüstri mühendisi veya işletmeci olacak diye bir kaide yok. Tıp eğitimi üzerine alınan yöneticilik eğitimiyle veya yöneticilik tecrübesiyle de hastane yönetilebilir. Keskin ayrımlar yapmamak lazım. Önemli olan bilgi, yetkinlik ve tecrübedir. Sağlık Bakanlığı hastaneleri son 5-10 yılda daha geliştiler, yatırım açısından da çıta yükseldi. Gidilecek daha çok yol var elbet. Özel sektörün içinde bulunduğu koşullarla Sağlık Bakanlığı hastaneleri arasında dengesizlik olduğu tartışması hep vardır. Rekabet ortamı yaratılacaksa bunları eşit olmaz lazım. Özel sektör üzerindeki bazı yaptırımların kaldırılması lazım ki gerçek anlamda bir eşitlikten bahsedelim. Sağlık sektörünün denetimi de çok hassas bir konu. Bunun da yapılması gerek. Bir şeyleri serbest bırakırken arka tarafta bir takım denetim mekanizmaları da olmalı. Kontrol olmadığı için birden çok sert yaptırımlar getiriliyor. Bence ana problem burada. Sağlık sistemini orta ve uzun vadeli olarak derinlemesine değerlendirip stratejiler oluşturup bunu uygulamaya geçiremiyoruz. Biraz daha kısa vadeli bakıyoruz. Hastaneler özelleştirilecek olması zaman için özelleştirmeyi de beraberinde getirir mi? Şart değil. Özerkleştirme de yeterli bir faktör. Devlet sağlıktan elini çekecek mi yönündeki soruya cevap vermek çok kolay değil. Bence çekmesi şart değil. Özerk şekilde olması daha doğru. Birlikler için oluşturulacak yönetim kurulları, hastaneleri siyasi kadroların odağı haline getirilmesinde risk taşır mı? Bundan mümkün mertebe kaçınmak lazım. Sağlık sektörü çok büyük bir potansiyel. Sağlık Bakanlığı 850?ye yakın hastanesiyle en büyük KİT. Buranın siyasi odak haline getirilmemesi lazım. Kamu hastane birlikleri modeline geçiş döneminde bu sorunun cevabı çok hassas. Bu tehlikeye çok dikkat etmeleri lazım, aksi takdirde proje çöpe gider. Birlikler, vatandaş için paralı sağlık hizmetinin başladığı, cepten ilave ücret ödemeden hizmet alamayacağı bir dönem olarak öngörülebilir mi? Böyle bir durum olacağını zannetmiyorum. Türkiye?de şu anki Genel Sağlık Sigortası (GSS) çok cömert. Bildiğim kadarıyla dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar cömert bir GSS ülkemizde var. Şu anki, sağlık finansmanını gözden geçirmekte fayda var. Çünkü, sağlık hizmetlerini tüketmek çok kolay. Sağlıkta, iktisatta olduğu gibi arz-talep dengesi bulmak gibi bir formül de yok. Sağlık hizmetlerini ne kadar açarsanız o kadar fazla tüketiyor insan. Bence burada GSS paketini gözden geçirmekte fayda var. Kişilerin ve kurumların, özel sigortaların devreye girip bazı katkı paylarının olması lazım. Sevk zincirinin çok iyi işletilmesi lazım. Sevk zinciri ve GSS paketinin şu anki durumu iki önemli konu, bunların gözden geçirilmesi lazım. Profesyonel bir hastane yönetiminin olmazsa olmaz koşulları nelerdir? Bugün en zor yönetilen iki yer tersane ve hastane. Böyle bir algı var. Hastane yönetimi pek çok konuyu kapsıyor. Birincisi personel yönetimi. Bu o kadar karmaşıktır ki; doktoru, hemşiresi, idari kadrosu, hizmetli kadrosu gibi oldukça kompleks bir yapı var. İnsan yönetiminin son derece zor olduğu bir faktör ve skala çok farklı. Doktor gibi çok üst düzey eğitim alandan normal bir hizmetliye kadar değişen bir skala var. Bunun dışında finansal, yatırım ve teknoloji yönetimi de, doğru yönetilmesi gereken oldukça önemli konular. Ayrıca bu yapıda çok ciddi süreçler var, birbirini etkileyen süreçler bunlar. Yönetimi son derece zor. Sağlık yüksek bilgiye dayalı bir hizmet sektörü; işin içinde tıp var. Hasta güvenliği yine ciddi bir başka konu. Dolayısıyla hukuk başka bir faktör. Yönetim gittikçe daha da zorlaşıyor. İyi bir hastane yönetimi için pek çok Süpermen?lere ihtiyaç var. Birlik modeli, içinde bulunduğunuz sektörü nasıl etkileyecek? Kamu hastane birlikleri modeliyle çok sayıda hastane birlik haline gelecek ve birlikler yatırım kararlarına topluca karar verecek. Bugün hastaneler birer birer satın alım yapıyor. Artık daha büyük alıcı gruplarıyla karşılaşacağız. Bu da alım şekillerini değiştirecek. Artıları da eksileri de olacak mutlaka. Planlamanın çok iyi yapılması gerekir. Toplu alımlar yapılırken alıcı daha avantajlı duruma geçecek. Bu bir artı. Alım kriterleri iyi belirlenmezse, bu büyük güç yanlış şekillerde kullanılırsa ve bilinçli satın alımlar yapılmazsa ciddi zorluklar ortaya çıkabilir.

Devamını Oku Yorum Yok

Erken teşhis gelecekte daha da önemli olacak

2008 yılında Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun aldığı bazı kararlar ve global ekonomik krizden etkilenen Türkiye ekonomisi sebebiyle sağlık sektöründeki yatırımlarda 2009 yılında ciddi bir daralma söz konusu olmuştu. 2009 yılında daha önceden kararı verilmiş olan özel sağlık yatırımları yapılmış, yeni özel sağlık yatırımları yapılmamıştı. Kamu sektörü yatırımları ise bir miktar artmakla beraber birçok öteleme ve gecikmeden dolayı gerçekleşemedi.  Özellikle görüntüleme teknolojileri sektörü 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 40 civarında küçüldü. 2010 yılında sağlık sektöründe 2009 yılına göre yüzde 8’lik bir büyüme bekleniyor. Artan nüfus ve yaşlanan nüfus nedeniyle sağlık hizmetlerine olan talep hiçbir zaman azalmayacağı için sağlık sektöründeki yatırım cazibesi her zaman mevcut. Sürekli iletişimde olduğum sektör yöneticileri de 2010 ve 2011 için hem özel sektör hem de kamuda büyüme beklediklerini dile getiriyorlar. Özellikle kamunun özel sektörden daha fazla büyüyeceği genel bir kanı. Ancak hem kamu hem de özel sektör ve üniversitelerinin büyümesi önünde çeşitli engeller mevcut. Bunlara bir sonraki yazımda değineceğim. Şimdi önümüzdeki dönemde öne çıkacak bir alan hakkında yazmak istiyorum. Sektörün uzun vadeli hedefinin erken teşhisin önemini daha belirgin hale getirip uzun vadeli sağlık hizmetleri stratejilerini hayata geçirmek kaydıyla daha kaliteli bir yaşam sunmak olduğunu düşünüyorum. Erken teşhis toplam sağlık zincirinin en önemli halkası olacak. Bu sektörde faaliyet gösteren tüm firmalar için “entegre teşhis” portföyünü sağlık hizmetleri süreçlerinin etkin kullanımına sunmak en önemli hedef haline geldi. Yine de ülkemizde bu konuya yeterince önem vermiyoruz. Erken teşhisin toplam sağlık maliyetini azaltıcı yöndeki etkisi konusunda, toplumda ve sağlık karar vericilerindeki farkındalığın artması gerekiyor. Bu konu çok önemli çünkü sağlıkta kısa vadeli strateji ve uygulamaların yanında, orta ve uzun vadeli strateji ve uygulamalar yapılmalı ve takip edilmeli ki toplum sağlığı genel bir ilerleme gösterebilsin.

Devamını Oku Yorum Yok

entegre teşhis,MR

Sağlığın yönetimi önem kazanıyor

Dünya Sağlık gündeminde hasta güvenliği, kronik hastalık yönetimi, performans yönetimi ve enformasyon teknolojisi var. Türkiye, sağlık sisteminin yöneticilerini de yaratmak zorunda. Sağlığın yönetimi önem kazanıyor Siemens Tıp Çözümleri Türkiye Direktörü Ufuk Eren, dünyada ve Türkiye?de sağlık sistemlerinin bulunduğu noktayı değerlendirirken ayrıntı gibi görünen noktalara temas etti. Sağlık sisteminde global düzeyde teknoloji kullanımı getirecek bir sistem kurgulanırken, hastaneyi yönetecek yöneticilerin belirlenmesine kadar birçok noktaya çözüm üretmemiz gerekiyor. Birincisi, entegre teşhis çok önemli olacak. Belki 2010 sonrasına kalmadan yeni süreçler ve çözümler çıkacak. Bunu gördük ve çok ciddi yatırım yaptık. İkincisi, kişiye özgü tıp hatta kişiye özgü tedavi gelişecek. İleride bu kişiye özgü ilaçları da içerecek. Dünya sağlık konferanslarında da hasta güvenliği, kronik hastalık yönetimi, performans yönetimi, enformasyon teknolojisi gibi konular gündemi oluşturuyor. Türkiye?de buna paralel ne yapmak gerekiyor?   Ülkemizde yürüyen bir sağlık sistemi var ama bu mükemmeliz anlamına gelmiyor. Bizim tedaviden çok önlem ve teşhis alanında yapmamız gerekenler var. Geçen 10-20 yılda ABD ve diğer Batı ülkelerinde kronik hastalık başta olmak üzere bunlar doğuya kayıyor ancak kronik hastalık yönetimi Türkiye?de yapılan bir şey değil. Tansiyon, kalp, kanser gibi kronik hastalıklar çok ciddi takip edilip önlem aşamasında çözülmediğinde çok daha pahalı tedavilere götürüyor. Siemens Türkiye?yi nasıl değerlendiriyor? Dünyada ilk olan bazı uygulamaları Türkiye?de yapmakla kalmayıp Türkiye?yi araştırma geliştirme üssü yapma amacıyla da merkezin dikkatini buraya çektik. Ameliyat ortamında çok güçlü (3 Tesla) girişimsel MR sistemi ilk Türkiye?de kuruldu. İstanbul Gebze?deki Anadolu Sağlık Merkezi?nde çalışan ileri hastane bilgi yöntemi sistemi Soarian Med Suite Türkiye?de geliştirildi. Hacettepe ile nöro-anjiyo ve bilgisayarlı tomografi konularında iki önemli anlaşmamız ve Boğaziçi Üniversitesi biyomedikale çalışmalarımız var. Başka bir üniversite ile de yakın zamanda bir araştırma-geliştirme anlaşması imzalayacağız. Dönüşümün ortaya çıkardığı yönetici ihtiyacı nasıl karşılanacak? Sağlık; tıp, teknoloji, süreç,insan, hastalık ve problem yoğun bir alan olarak çok karmaşık ve yönetilmesi güç bir alan. 2000?lerden önce ?Sen iyi bir cerrahsın, başhekim ol, hastaneyi yönet? sistemi işliyordu ama çok iyi cerrah olmak, bilanço, ödemeler dengesi, insan kaynakları, organizasyonel davranışlar ve pazarlama gibi kounularla ilişkisi olmamak anlamına gelmiyor. İyi bir tıp dokturu iyi bir hastane yöneticisi olmak için bu bilgilere sahip olmalı. Bu boyutları ile birlikte girdisi insan, çıktısı sağlık olan bir sistemi doğru ve iyi yöneten yöneticilerin olması lazım.2005?te kurduğumuz Siemens Akademi, dünyanın ileri üniversiteleri ve hastaneleri ile anlaşmalı olarak sağlık yöneticisi yetiştiriyor. Türkiye?de Anadolu Sağlık Merkezi ile ortak yürüttüğümüz bu sertifikalı hastane işletmeciliği eğitim çalışmamızla şu ana kadar 1000 kişiye dokunduk Bu da bir ilk. Fortune Ekim?08

Devamını Oku Yorum Yok